31 Mart 2024 yerel seçimlerinin ardından Türkiye'de maliye politikaları, ekonomik istikrarı sağlamak amacıyla sıkılaştırılmaya başlandı. Bu süreçte, hükümetin özellikle dolaysız vergilere odaklandığı görülmektedir. Gelir ve kurumlar vergileri üzerinden gerçekleştirilen bu sıkılaştırma politikaları, hem hukuki hem de sektörel anlamda önemli etkiler yaratmaktadır.
Hukuki Açıdan Değerlendirme
Maliye politikalarında yapılan değişikliklerin hukuki dayanakları, vergi hukukunun temel ilkeleriyle uyumlu olmak zorundadır. Türkiye'de Anayasa, vergilendirme süreçlerinde "ödeme gücü" ve "vergi adaleti" gibi ilkeleri güvence altına alır. Bu çerçevede, vergi düzenlemeleri yapılırken, bireylerin ve kurumların mali güçlerine göre vergilendirilmesi ve vergi yükünün adil bir şekilde dağıtılması gerekir.
Yeni düzenlemeler arasında yer alan yerel asgari kurumlar vergisi uygulaması, hukuki açıdan tartışmalara yol açabilir. Eski mevzuatta yer almış, ancak daha sonra kaldırılmış olan bu vergi türü, tekrar gündeme gelmiştir. Ancak bu verginin uygulanmasının, Anayasa'nın "hukuki güvenlik" ve "kazanılmış hakların korunması" ilkelerine aykırılık teşkil edebileceği düşünülmektedir.
Sektörel Etkiler
Maliye politikalarında yapılan sıkılaştırma, sektörel bazda önemli etkiler yaratabilir. Özellikle dolaysız vergilerdeki artışlar, belirli sektörlerdeki faaliyetlerin maliyetini artıracaktır. Kurumlar vergisinde yapılan değişiklikler, büyük ölçekli şirketlerin yanı sıra küçük ve orta ölçekli işletmelerin de kar marjlarını daraltabilir.
Özellikle gayrimenkul sektöründe yapılan vergi düzenlemeleri, bu alandaki yatırımcıları olumsuz etkileyebilir. Gayrimenkullerin elden çıkarılmasından doğan kazanç istisnasının kaldırılması, sektördeki hareketliliği azaltabilir. Benzer şekilde, borsa dışı hisse senetlerine yönelik kazanç istisnasının kaldırılması, sermaye piyasalarındaki yatırımcı davranışlarını olumsuz yönde etkileyebilir.
Maliye politikalarındaki bu sıkılaştırma süreci, uzun vadede hem hukuki hem de sektörel anlamda ciddi etkiler doğurabilir.